Film Severler Buraya: Tüm Zamanların En İyi 10 Estetik Cerrahi Filmi


Emel Gerdaneri tarafından yazılmıştır.

Film Severler Buraya: Tüm Zamanların En İyi 10 Estetik Cerrahi Filmi

Estetik cerrahinin yıllar içinde nasıl büyüdüğünü ve günümüz toplumunda nasıl etkili hale geldiğini hepimiz gözlemliyoruz. Elbette sinema da bu mevzuya dahil oluyor ve uzun süredir olay örgüsüne ve sahnesine estetik konusunu dahil ediyor, farklı tarz ve yaklaşımlarla doğasını ve amacını çeşitlendiriyor.

Estetik cerrahi maalesef çoğu filmde olumsuz çağrışımlarla suçlanıyor ve bıçak altına yatma süreci doğal olmayan ve oldukça ürkütücü bir şey olarak gösteriliyor. Oysaki özellikle rekonstrüktif cerrahinin tesadüfi şekil bozukluğunu yeniden yapılandırma fırsatı verdiğini unutmamak ve estetik cerrahi gibi elimizde bulunan şahane bir kozu doğru amaçlar için kullanabileceğimizi hatırlamak gerekiyor.

Ancak filmler bu sürece karanlık ve suçlayıcı bir ışık tutma eğiliminde, korkunç ve çoğu zaman rahatsız edici hikayeleri var. Ebedi gençlik, suç ve cinayet, mükemmellik arayışı, kimliğin aranması veya reddedilmesi… Karşınızda estetik cerrahi konuları geçen en iyi 10 film! Çoğunu, Netflix veya Amazon Prime'da izleyebilirsiniz.
 

10. İnsan Kırkayak (2009) - The Human Centipede (First Sequence)

the human centipede

Bu Hollanda korku filmi, temel konseptin basitçe itici ve mide bulandırıcı olduğu son derece tuhaf ve rahatsız edici konusuyla tanınır. Ancak görsel olarak düşündüğünüz kadar ürkütücü ve mide bulandırıcı değil, bu da onu iyi bir film olmaktan alıkoymuyor.

Hikâye, Dr. Heiter (Dieter Laser) adlı bir Alman cerrah tarafından, ağızlarını birbirlerinin makatlarına bağlayacak bir ameliyat yapmayı planladığı için esir tututuğu, iki Amerikalı genç kız ve bir Japon erkek olmak üzere üç karakter etrafında dönüyor. Doktorun amacı insandan bir kırkayak yaratmak…
 

9. Yüzsüz (1988) - Faceless

faceless

Başlangıçta “Les Predateurs De La Nuit” olarak adlandırılan bu Jesús Franco filmi, geçmişteki bir saldırganlığın yarattığı hasarı yeniden yapılandırmak için plastik cerrahinin kullanıldığı bir gerilim filmi olarak karşımıza çıkıyor.

Dr. Flamand'ın (Helmut Berger) kız kardeşi Ingrid (Christiane Jean)’e, yanlış yönetilen bir operasyonun intikamını almak isteyen eski bir hasta tarafından yüzüne asit atılır. Bu şiddet eylemi, Dr. Flamand'ın kız kardeşine yeni bir yüz vermek için Barbara Hallen'i (Caroline Munro) kaçırmasıyla yeni bir suça yol açar.

Ancak Barbara'nın babası devreye girer ve kızının ortadan kaybolmasına izin vermez. Paris'in göz kamaştırıcı ışıklarının ve hareketlerinin kalbinde, aksiyon ve ölüm çığlıkları atan grafik ve enerjik bir film, tıpkı fragmanda “Tek bir hayatınız varsa, ölmenin birkaç yolu olabilir” dediği gibi...
 

8. Karanlık Geçit (1947) - Dark Passage

dark passage

Başrolünde Humphrey Bogart'ın yer aldığı ve Delmer Daves’in yönettiği bu gerilim filmi, listemizin en eski tarihli filmi. San Francisco'da çekilen film, karısını öldürmekten haksız yere suçlu bulunan ve hapishaneden kaçmayı başaran ve yetkililer tarafından tanınmaz hale gelmek için ciddi bir ameliyat geçirme kararı alan bir adamın hikayesini anlatıyor.

Seyirci, daha önce olaylara kendi bakış açısından bakmaya zorlanan ana karakterin (Bogart) yüzünü ancak ameliyattan sonra görebilir. Psikedelik türde bir görüntü üst üste bindikten sonra, adalet ve doğruluk arayışını sürdürmesini sağlayacak daha geniş olasılıkların bulunduğu bir bölüme uyanır.

Filmdeki estetik ameliyatlar bu nedenle, karakterin misyonunu ve hedefini gerçekleştirmesini sağlamak için bir geçiş, bir zorunluluktur.
 

7. Çalınan Yüz (1952) - Stolen Face

stolen face

“Çalınmış Yüz”, saplantılı aşk ve mükemmellik arayışı alanlarında estetik cerrahiyi konu alıyor. Terence Fisher'ın yönettiği bu film bize Hitchcock'un “Vertigo”sunu hatırlatıyor. Konu güzel Alice Brent (Lizabeth Scott) ile imkansız bir romantizme karışan plastik cerrah Dr. Ritter etrafında dönüyor.

Yıkılmış doktor, Alice'e benzemesi için bir kadın mahkûm olan yeni hastasının biçimsiz yüzünü iyileştirmeye karar verir. Haliyle kişilerin kimlikleri sadece dış görüntülerinden ibaret olmadığı için, fark anlaşılmasın diye diğer kadını taklit etmeye başlar ve işler iyice karışır.
 

6. Yüzü Olmayan Gözler (1960) - Eyes Without a Face

eyes without a face

Georges Franju, Avrupa'da tartışmalara neden olan bu Fransız romanından uyarlanmış korku filmi ile gündeme oturmuştu.

Bu siyah beyaz film görsel olarak günümüz izleyicisini etkilemese de plastik cerrahiyi bir kez daha tamir ve mükemmellik saplantısının ölümcül bir sona götürdüğü karanlık ve ürkütücü bir atmosferinin nasıl işlendiğini bizlere gösteriyor.

Kızının yüzünün şekil değiştirdiği bir trafik kazasının sorumluluğuyla yaşayan Dr.Génessier'in (Pierre Brasseur) tek bir amacı vardır: genç kadının profilini ne pahasına olursa olsun onarmak.

Doktorun kızı Christiane rolündeki Edith Scob, filmde çoğunlukla sadece gözleri ortada bırakan düz beyaz bir maskeyle görülse de, hala vücudunun en basit hareketiyle ve gözlerinin aktardığı trajik güvensizlikle karakterinin duygu ve düşüncelerini anlatmayı başarıyor.
 

5. Şigan (2006) - Shi Gan

shi gan

Türkçe karşılığı “Zaman” olan bu Güney Kore filmi, günümüzün fiziksel güvensizlik ve toplumsal baskı dünyasının nasıl sert ve dürtüsel kararlara dönüşebileceğini anlatıyor.

Plastik cerrahinin insanların hayatının bir parçası olduğu ve sınırsız olanaklar sunduğu bir dönemde, See-hee'nin (Sung Hyun-ah) hikayesi bu modernliğin ne kadar tehlikeli ve etkili hale geldiğini gösteriyor.

Ji-woo (Ha Jung-woo) ile iki yıllık bir ilişki içinde olan genç kadın, partnerinin her gün aynı yüze uyanmaktan kısa süre sonra sıkılacağından korkmaktadır. Bu, sevgilisinin ilgisini geri kazanmak amacıyla yeni şekillendirilmiş bir yüze kavuşmak için estetik operasyon geçirerek radikal bir değişiklik yapmasına yol açar.

Ancak çok geçmeden önceki güvensizliklerinin şimdi içinde yaşadığı yeni vücutta daha da güçleneceğini fark eder.
 

4. Kül Çarşambası (1973) - Ash Wednesday

ash wednesday

Bu film, psikolojik güvensizliklerden dolayı estetik cerrahiyi bir süsleme biçimi olarak sunuyor. Konunun arkasında bulunabilecek nedenlere odaklanıyor ve bu tür vücut değişikliklerinin sonuçlarını sorguluyor.

50'li yaşlarında oldukça sefil bir kadın olan Barbara Sawyer (Elizabeth Taylor), evliliğinde yaşadığı sıkıntılar sebebiyle daha genç bir görünüm kazanmak ve ilgisiz kocasını memnun etmek için kapsamlı bir estetik ameliyat geçirir. Karakter, sonunda çok fazla olumlu değişiklik elde edemez.

Yaşlanma hayatın bir parçası ve bu film, tıbbi olarak birkaç yıl geriye gitme girişiminin size istediğinizi elde edemeyeceğinizi kanıtlama çabasında.

Ameliyat sahneleri, Taylor'ın mükemmel performansıyla birlikte gerçekçi bir şekilde ortaya çıkıyor. Öyle ki çaresizlik hissini ve karakterin yaşadığı acizliği hissedebiliyorsunuz.
 

3. Bir Başkasının Yüzü (1966) - The Face of Another

a face of another

Hiroshi Teshigahara, biçimsiz bir adam olan Okuyama'yı (Tatsuya Nakadai) anlatıyor. Sadece fiziksel görünümünü ters yüz etmekle kalmıyor, kişiliği ile de oyun oynuyor.

Kimlik ve kendi kendine bölünmenin derinliklerini araştıran gerçeküstü bir film, genellikle sahnelerdeki karakteri ve değiştirilmiş tekrarlar ile zıt sanatsal görseller arasındaki ikiliği ortaya çıkıyor.
 

2. Saniye (1966) - Seconds

seconds

John Frankenheimer'ın yönettiği, orta yaşlı mutsuz bir adamın tehlikeli rüyalarının gerçekleştiği, tuhaf ve sıra dışı “Saniye” filmine hoş geldiniz.

Hepimiz biliyoruz ki, zaman zaman insanlar başka biri olmayı ve hayatlarına temiz bir başlangıç ​​yaparak yeniden başlamayı dileyebilirler ve filmde Arthur Hamilton (John Randolph) tam olarak bunu yapma fırsatına sahip oluyor.

Bunların hepsi, estetik ameliyatlarla yeni yüzler ve kimlikler sunan “Şirket” adlı gizemli gizli bir organizasyon sayesinde gerçekleşiyor. Saniyeler içinde, önünde yeni bir hayat olan genç ve çekici bir adam oluveriyor. Buna rağmen, bu ani kimlik değişikliğinden emin değil ve kendini dönüşüm için mücadele ederken ve pişman olurken buluyor.

Genel olarak oldukça yüksek bir reytinge sahip ve bazıları tarafından klasik bir kült film olarak kabul edilen bu film, bazılarının gerçeklerine oldukça yaklaşan güçlü bir konu ve inanılmaz derecede çekici bir sinematografi içeriyor.

Bu hikayenin gösterilme şekli, izleyiciyi karakterin içsel ruh halinin tam ortasına getiriyor. Ayrıca çarpıtma ve abartma bu filmin görsel tekniklerinin temel özelliği, aldığımız genel kasvetli ve rahatsız edici duygu, yalnızca daha rahatsız edici bir sona dönüşüyor ama yine de izlemeye değer.
 

1. İçinde Yaşadığım Deri (2011) - The Skin I Live In

the skin i live in

Bu 2011 Pedro Almodóvar filmi, akıllara durgunluk veren bir deneyimi anlatıyor. Kimlik, cinsel istismar, şiddet ve kadın figürü, bu psikolojik drama gerilim filminde bir kez daha sunuluyor.

Film, Vera (Elena Anaya) adlı genç bir kadına, deneyler yaparak yapay bir deri yaratmayı başaran estetik cerrah Robert Ledgard'ın (Antonio Banderas) hikayesini anlatıyor. Ancak konu bundan çok daha karmaşık hale geliyor ve her iyi filmde olduğu gibi, birinin eylemlerinin arkasında her zaman bir sebep vardır, konusu açığa çıkıyor.

Olabildiğince rahatsız edici ama iki saatinizi ayırmaya değer, güzel ve yoğun bir sanat eseri diyebiliriz.


Yayınlanma tarihi: 16/08/2021

-

Son Güncellenme: 16/08/2021

Başa Dön